16 Ocak 2011 Pazar

HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENİN !!!

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına
inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat
olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve
yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme
yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. 

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya
hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı
neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile
karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her
zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi
halin cezanda indirim sağlamaz. 


Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu
yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen
karşılığında mutlaka başka bir iddiayla
karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması
gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın,
güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
"Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur
aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine
engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik
yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak
için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o
lüksü sonuna kadar yaşasın. 


Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak"
yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani,
yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu
hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir
eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken
de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin
sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif
verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında.
Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de
cabası.... 


Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun
asolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip
de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın
sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter
ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda
duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o
zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler
değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini... 

NAZIM HİKMET

13 Ocak 2011 Perşembe

HAYIR DİYEBİLMEK

Nedir bu? Ne hayallerle geliyorsun ne planlar yapıyorsun hepsi suya düşüyor, bu olmamalı, bir yerlerde eksik olmalı. Bir yerlerde hata yapmış olmalısın ki her şey bu denli karışsın her şey bu denli bulanmış olsun. Ama bu hata nerede, nerede başlıyor. Hep birileri için kendinden taviz verirsen, yapmak istediklerini de yapamıyorsun demek ki. Ve tavizler tavizleri doğuruyor. Bütün planların, birikimlerin bir anda suya düşüveriyor işte. Şimdiye kadar yok o üzülecek yok bu kırılacak yok şu yanlış anlayacak demekten hayır demeyi hiçbir zaman öğrenemedim. Bu kelime ne kadar da önemliymiş oysa hayatımda. Bir şeyler yapabilmek adına bu kelimeyi kullanmak lazımmış. Ama ben bunu bu yaşıma kadar kullanamadım hiç. Acaba neden? Küçükken annem mi öğretmedi. Evet annem öğretmedi. İlk önce evet demeyi öğrendik, sanki mükemmel bir şey.
Hayır oyuncağımı vermeyeceğim dediğimde “ aaa kızım ne kadar ayıp onlar misafir bak ağlıyor kardeş.”  Bana ne yaa ağlarsa ağlasın vermek istemiyorum işte, o bebek benim ve ben ona gözüm gibi bakarken yıpratmaya korkarken neden bir başkası gelip de saçlarını yoluk yoluk etsin neden bir başkası gelip de benim değer verdiğim eşyalara zarar verip karalasın parçalasın. Neden bana hayırı öğretmediniz?
Arkadaşıyla oyun oynayan bir çocuk neden bakkala çakkala gönderilir. Gönderen annem olsa gene içim yanmayacak gönderen komşumuz Bayan X . Sokakta arkadaşlarınla oyun oynarsın oyunun en can alıcı noktasın da pencereden bir ses çocuğum hadi bakkal Y amcadan bir ekmek alda gel. Tabi ben çocuğum, zaten hep çocuk kalacağım siz benim oyunumun içine edebilirsiniz. Ne demek teyzeciğim tabi hemen alırım. Almazsam ayıı...ıp HAYIR YOK. O benim büyüğüm hatta komşumuz hayır denir mi hiç. Komşu teyzeler berbat ettiniz çocukluk oyunlarımı sizin yüzünüzden dışarı çıkmak istemezdim. Annem bakkala göndermedi beni sizlerin gönderdiği kadar.
           Nedir bu bizim toplumda ki, o senin büyüğün cevap verme, saygılı ol. Bunu öğretene kadar keşke sadece saygı çerçevelerini öğretseydiniz her büyüğümün karşısında ezilmeseydim. Ne oldu yaşça benden büyük oldular diye her zaman doğru mu yaptılar, doğruyu mu söylediler.

           İnsanlar hakkında iyi olduklarını öğrendiğim kadar keşke iki yüzlü, yalancı sahtekar olduğunu da öğrenseydim. Keşke bunları çocukken öğrenseydim de tek başıma yaşamaya başladığım da bu kadar hayal kırıklığım olmasaydı. İnsanoğlu çiğ süt emmiş deyip geçebilseydim.

Karşımdaki kadın bu denli saçma sapan konuşurken hala ona teyzeciğim diyerek açıklama yapmaya çalışıyorum. Neden? Çünkü; o teyze büyük benden, annem yaşında, onun kalbini kırmadan canını sıkmadan konuşma yapmam gerekiyor. Peki onun bana söylediği sözler, benim can sıkılışlarım, benim kırılganlığım, benim kalp kırıklığım bunu kim düşünüyor. Tabikide  kimse düşünmüyor, annem ve babamdan başka kimse… Saygılı oldum, bilerek kimseye kötü söz söylemedim kimse hakkında kötü düşünmedim. Ne getirisi oldu, gözümle görebildiğim bir getiri olmadı. Terbiyeli hanım kız olmuşumdur olduysam. Maalesef  yalnız kaldığında, ailen yanında olmadığında hanım kız olmayacaksın çirkeflik yapacaksın. Bir laf vardır “akıllı olup dünya kahrını çekeceğime deli olurum dünya benim kahrımı çeker.” Bu cümleye hayranım ama sadece hayran, uygulama politikası yok.    
Hayatın toz pembe olmadığını çok geç öğrendim, bu da çok acı gerçek oldu.